Ballıkayalar Tabiat Parkı
Motosiklet kullanıcılarının gezilerle alakalı kararları daha çok spontane gelişir. Hadi yapalım! Ne dersin? İyi olur vallahi hemen yola çıkalım! diyerek başlar serüven… Genel olarak da bu tür geziler oldukça renkli görüntüleri de beraberinde getirir. Bir çok macera sizi kucaklar, kendine aşık eder. Bu seferki motosiklet gezimizi Gebze’deki Ballıkayalara yaptık.
Ben (Recep Alışkan) ve 15 yıllık yol arkadaşım, kardeşim Ufuk Köse ile birlikte sabah 5 gibi yollara düştük. 2015 yılının sonuna doğru Kastro kampına katılan Ufuk ile birlikte katılmış ve kamp yapmıştık.
2016 Ocak ayında yaptığımız gezideyken kurduğumuz çadır. Hava da soğuktu doğrusu!
Yaklaşık bir hafta sonra da Ballıkayalara gelmiş ve bu güzelim doğanın tadını çıkarmıştık. Kamp yaptıktan sonra trekking yapıp uzun bir yürüyüşten sonra karşılaştığımız manzaranın güzelliği bizi hayretler içinde bırakmıştı.
Yaptığımız yürüyüş sonrası karşılaştığımız manzara. Harikaydı doğrusu.
Yukarıdaki görüntüden sonra buraya tekrar geleceğimiz konusunda da sözleşmiştik. Hatta çadırımızı da bu manzaraya karşı kuracaktık.
Ballıkayalar Tabiat Parkı Hakkında
Ballıkayalar Tabiat Parkı hakkında sizlere bilgi de vermiş olayım. Ankara istikametine giderken Tavşanlı tabelasını görünce sapıyorsunuz. Ballıkayalar Tabiat Parkı Tavşanlı köyünde bulunuyor. Tabiat Parkı içerisinde mescit, lavabo, yeme-içme mekanları gibi ihtiyaçlarınıza hizmet eden yerler var. Bunların dışında amatör dağcıların da uğrak mekanlarından biri. Bu haliyle, Ballıkayalar bir çok sporcunun ve maceracı insanı içinde barındırıyor. Ballıkayalar Şelalesi, Ballıkayalar Kanyonları, görülmesi gereken yerlerindendir.
Özellikle Pazar günleri aşırı ziyaretçi akınına uğramaktadır. Öğlen saatine kadar sakinliğini korusa da öğleden sonra civardan gelenlerin yoğun ilgisiyle karşı karşıya kalır. Dolayısıyla biraz kafa dinleyeyim diye gidecekseniz Pazar günü gitmemenizi tavsiye ederiz.
Sabah erken saatte yollara düşünce güneş kendini göstermeye başladı ve içimiz ısındı. Malum havalar hala çok değişken ve sabah erken saatlerde soğuk oluyor. Bir de motor sırtındaysanız bunu hissetmemek elde değil. D-100 Ankara istikametine giderken Tavşanlı sapağından döndük. Asıl yol maceramız buradan itibaren başlamış oldu.
Ana yoldan ayrıldıktan sonra sizi yeşil karşılıyor. Bu şekilde seyahat etmek gerçekten ayrıcalık. İstanbul’dan beton yığınlarının arasından sıyrılıp doğa ile bütünleşik yaşamaya başlayınca insanın ruhu açılıyor. Tavşanlı sapağından sonra ortalama 3-4 km daha gidince Ballıkayalar Tabiat parkına ulaştık. Motosiklet ile içeriye giriş ücreti 5 TL.
Ufuk yükleri sırtına aldı, değmeyin keyfime! 🙂
Yolculuk boyunca yol uzun, gidilmez, yoruluruz diye düşünmedik. Kamp yapacağımız yerin hayali bizi öyle heyecanlandırmıştı ki bir solukta geldik desek yalan olmaz.
Bu eşsiz doğallığın tadını çıkarmak için bütün yollar aşılır.
Hedefimiz tam karşımızda duruyor. Yürüyerek zirveye ulaşacağız ve kampımızı orada kuracağız. Motosiklet ile geldiğimiz için yanımıza yürüyüşe uygun kıyafet almadık. Doğrusu bu yolu yürüyeceğimizi düşünmeli ve buna uygun kıyafetleri de almalıydık. Motosiklet kıyafetleriyle hiç uygun ve uyumlu olmadı. Biraz zorlandık.
Yukarıda gördüğünüz gibi patikayı takip ettik. İncecik bu patikalarda yol almak zordu. Yolumuz uzun, yolumuz engelli, engebeli, sıkıntılı 🙂 Bitirebileceğimizi umuyorum.
Ufuk sırtındaki çantalarda tabiri caizse keçi gibi yolları tırmandı. Trekking için biçilmiş kaftan bu adam! Bu patikaları öyle bir tırmandı ki bir bu kadar daha yolumuz olsa tırmanacağı kanaatine vardım. Bu şekilde devam eden patikaların sonunda zirveye ulaşmayı başardık. Bulunduğumuz ortamda tabiat anayla birbaşımıza kaldık. Hava kararmak üzereydi. Çadırı kurmaya koyulduk. Bir yandan da ateş yakıp karnımızı doyurmanın telaşı vardı. Sonuçta tabiatın içindesiniz. Burası insanların değil, doğanın egemenliğinde. Yabani hayvanların yaşadığı bu ortamlarda ihtiyaçlarımızı hızlıca gidermek zorundayız.
Ateşi yakmaya çalışırken etraftan köpek, tilki ulumaları gelmeye de başladı. Daha önce buraya gelen insanlardan yabani hayvanların sık görüldüğünü, yaban domuzu, tilki, kurt vb. hayvanların bu bölgede yaşadığı bilgisini almıştık. Fakat insanın başına gelmeyince bir kulaktan giriyor diğerinden çıkıyor. 🙂
Bu arada biz yemek için tava vb. şeyleri yanımıza almadık. Hem aklımıza gelmedi hem de alsak yük ederiz diye de sonrasından düşünmedik değil 🙂 Ateşi yaktık, fakat yabani hayvanların sesleri bizi öylesine ürküttü ki acaba yanımıza aldığımız eti pişirmesek mi diye konuşurken;
Recep: Bro, hayvanların sesleri geliyor. Etin kokusuna da gelirler. İstersen pişirmeyelim?
Ufuk: Buraya gelip bu ortamı soluyup arzu ettiğimiz gibi yaşayamadıktan sonra niye geldik buraya?
Recep: Tamam Bro, yapalım. Seni kırmayacağım! Fakat sen gözcülük yap ben bu arada mangalı halledeyim.
Eti pişirmesi yemesi güzel tabi de etin kokusuna birkaç hayvan geldi. Bu arada soluma seslerini bile duyduk ama ne olduğunu göremedik. Soluma sesleri o kadar yakındaydı ki korkmamak elde değil. Tabi hal böyle olunca Ufuk rastgele sağa sola taş atmaya başladı. Ateşin başında bir süre bekledik. Rüzgarın ters yönde esiyor oluşu da bizi biraz rahatlattı. Hayvanlara doğru esse kokuya iyice doluşacaklardı. Neyse ki korkulan olmadı. Bu arada yediğimiz içtiğimiz şeyleri paylaşmayı pek uygun görmediğim için o kısmı pas geçiyorum.
Bir mağazadan aldığım el fenerini ağacın dalına astık. Bu sayede kısmen de olsa ortalığı aydınlattık. Biz bu sırada yemek işini hallediyoruz. Çevreden uluma, aşağıdan şelalenin sesi geliyor. Tepemizde yıldızlar.. Ortam gerçekten muazzam güzellikte. 🙂
Yemek işini hallettik. Ortam karanlık olduğu için de Recep ile muhabbetin dibini görüyoruz. Yılların vermiş olduğu birikim havadan sudan derken anılara dalıp gidiyoruz. Ateşimiz hemen önümüzde yanıyor. Karnımız doydu. Kenarda fokurdayan demlikte çay ben oldum, için beni diye bağırıyor. Muhabbeti koyulaştırdıkça çay da yanında muazzam bir tat verdi. Közün üzerinde demlenen çayın tadı da bir başka oluyor doğrusu. İmrendirmek istemezdim ama gerçek bu 🙂 Artık saat oldukça ilerledi. Sabah erkenden yola çıktık, motorları bırakıp patika yollardan zor şartlarda tırmanışa geçtik. Çadır kurduk, ateş yaktık, yemek yedik derken artık aşırı derecede yorulduk ve uyumaya çekiliyoruz.
Sabah oldu, dünkü koşuşturmacada birçok şeyi ihmal ettik. Hayvanlar, çadır, yemek derken geldiğimiz yerin güzelliğini detaylı olarak inceleyemedik. Sizinle tırmandığımız yerle alakalı birkaç fotoğraf paylaşayım.
Her zaman fırsat bulamayacağımız bu anı değerlendirmekten keyif duyuyoruz. Şelalenin sesi, kuş sesleri, sakinlik.. Doğanın bize ikram ettiği nimetleri değerlendirdik. Arkası dönük olan Recep, fotoğraflayan Ufuk (ben). İstanbul’dan 2 saat mesafede doğa ile bütünleşik, macera dolu, enfes bir gece yaşadık. Bu anımızı siz değerli okurlarla paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz.
Ballıkayalar Tabiat Parkına nasıl gidilir?
Not: Kapak fotoğrafı ruzgarinizinde.com ‘dan alınmıştır.
Kasnak Meşesi Tabiat Koruma Alanı yazımıza da bakmanızı tavsiye ederim.